Türkiye Ekonomisi Ders Notları ünite 2 den kaldığımız yerden devam ediyoruz arkadaşlar programın biraz gerisinde kaldım o yüzden elimden geldiğince hızlı bir şekilde devam edeceğim ;
Türkiye’de Milli Gelir, Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Ünite 2
Üretilen mal ve hizmetlerin miktarının artmış olması, bir başka ifadeyle büyüme, tek başına gelişmiş bir ekonomi, refah toplumu olmak için yeterli koşul değildir. Ulusal (milli) gelir istatistikleri üretim, harcama veya gelir yöntemleriyle hesaplanabilmektedir.
Satınalma Gücü Paritesi (SGP); Belirli bir mal ve hizmet sepetinin satın alınması için gereken ulusal para tutarlarının birbirine oranı şeklinde hesaplanmaktadır. Bu oran kullanılarak harcamalar
ortak bir değer üzerinden ifade edilmekte, böylece ülkeler arasında karşılaştırma yapmak mümkün olmaktadır.
Gerçek kişisel tüketim; Tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlerin yanında devlet tarafından veya kâr amacı gütmeyen kuruluşlarca sağlanan eğitim, sağlık, vb. hizmetleri de kapsamaktadır.
1923-1929 döneminde ekonomide temel sektör tarım olmuştur. Bu dönemde vatan savunması = iktisadi bağımsızlık = sanayileşme anlayışı hakimdir.
1925 yılında aşar vergisinin kaldırılması, ikinci ise sanayi sektörüne yönelik olarak 1927 yılında teşvik-i Sanayi Kanunu yeniden düzenlenerek yürürlüğü konulmuştur
Planlı Kalkınma Dönemi
Türkiye’de 1960 yılından sonra başlatılan planlı kalkınma hareketi ile liberal ekonomi politikalarının yerini, devletin geniş ölçüde denetim önlemleri aldığı müdahaleci bir politikaya bırakmıştır.
1963 yılında uygulanmaya başlanan beş yıllık kalkınma planları kamunun ithal ikameci sanayileşme stratejisini uygulamasına aracılık etmiştir.
İthal İkameci Sanayileşme: Bir malın yurt dışından ithal edilmesi yerine yurt içinde üretilmesini öngören, böylece döviz tasarrufu sağlayan sanayileşme stratejisidir.
Türkiye yerli sanayini korumayı amaçlarken, dışa olan bağımlılığı giderek artmaya başlamıştır.
1946-1953 yılında Türkiye en yüksek büyüme oranına çıkmıştır %11,5
Ekonomide kaynakların ihracata yönelik seferber edilmesinin ardından, 1989 yılında alınan “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar” ile finansal serbestleşme sürecinde önemli bir adım atılmıştır.
GSYH’nın Sektörel Dağılımı
2011 sektörel dağılımına bakıldığında küçüktün büyüye doğru Tarım<Sanayi<Hizmetler.
Türkiye de Gelir Dağımı
Gelir dağılımı, bir ekonomide belli bir dönemde yaratılan gelirin kişiler, toplumsal gruplar (kesimler) ve üretim faktörleri arasında bölüşülmesini ifade etmektedir.
Fonksiyonel (sınıfsal) gelir eşitsizliği; Gelirin sosyoekonomik gruplar, sosyal sınıflar arasındaki dağılımını gösterir.
Emek dışı gelirler; Kâr, faiz, kira gelirleri gibi alt gruplara ayrılabileceği gibi, emek gelirleri de ücret, maaş veya yevmiye gibi alt gruplara ayrılabilmektedir.
Kişisel (bireysel) gelir eşitsizliği, Gelirin bireyler ya da haneler arasındaki dağılımını ve eşitsizliğini ele alan bir türdür.
TÜİK, 2006 yılından itibaren AB’ye uyum çerçevesinde gelir dağılımı istatistiklerini üretmek üzere bağımsız bir gelir dağılımı araştırması olan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nı uygulamaya başlamıştır.
Kişisel Gelir Dağılımı
Lorenz Eğrisi: Milli gelirin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte kullanılan grafiktir. Eğri, bir karenin köşegenini uç noktalarda keser. Karenin dikey kenarında gelirin birikimli payları, yatay kenarında ise nüfusun birikimli payları yüzde olarak gösterilir. Köşegen doğru, gelirin nüfus arasında eşit dağılımını (mutlak eşitlik) gösterir. Lorenz eğrisi köşegenden uzaklaştıkça gelir dağılımındaki eşitsizlik artmaktadır.
Lorenz eğrisinin tam eşitlik doğrusundan uzaklaşmaya başlayarak daha çukur hâle gelmesi gelir paylaşımında eşitsizlik olduğu anlamına gelmektedir.
Mutlak Eşitlik Doğrusu: Yaratılan milli gelirin fertler (bireyler) arasında eşit dağılımını gösteren 45 derecelik doğrudur. Bir ekonomide gelirler bireyler arasında eşit olarak dağılmışsa Lorenz eğrisi mutlak eşitlik doğrusu ile çakışarak 45°’lik bir doğru biçimini alacaktır.
Fonksiyonel Gelir Dağılımı
Önemli; Maaş ve Ücretler en çok payı alır. Transferler en az payı alır 2011 verilerine göre.
Türkiye de Yoksulluk
Göreli (nispi) yoksulluk; Bireylerin, toplumun ortalama refah düzeyinin belli bir oranının altında olması durumudur.
Mutlak yoksulluk, Hane halkı veya bireyin yaşamını sürdürebilecek asgari refah düzeyini yakalayamaması durumudur.
Yoksulların en fazla olduğu bölgeler sırasıyla Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu ve Akdeniz bölgeleri dir. Kadınlar erkeklere göre daha yoksuldur. 2009 yılı için Türkiye’de yoksul fert oranının %18,08 olduğunu belirtmiştik. Türkiye’de ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeli çalışanlar arasında yoksulluğun yaygın olduğu görülmektedir. Tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oldukça yüksektir.
Önemli Notlar ;
Dünya Bankası’nın yaptığı sınıflandırmaya göre Türkiye Üst-Orta Gelir Grubu nda yer almaktadır.
Türkiye’de yoksulluk göstergelerini yorumlamak;
- 2009 yılında Türkiye’de fertlerin yaklaşık % 0,48’i yani 339 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, % 18,08’ini oluşturan 12 milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
- Türkiye’de 2006 yılından itibaren kişi başı günlük harcaması, satımalma gücü paritesine göre 1 $’m altında kalan fert bulunmamaktadır.
- Medyan gelirin %50’si göreli yoksulluk sınırı olarak kabul edildiğinde yoksulluk oranı 2011 yılında %16,1’dir.
- Hanehalkı büyüklüğü arttıkça yoksulluk da artmaktadır.
- Kırsalda kente göre yoksul fert oranı daha yüksektir.
- Eğitim seviyesi arttıkça yoksulluk oranları düşmektedir.
- Kadınlarda erkeklere göre yoksulluk oranları daha yüksektir.
- Türkiye’de ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeli çalışanlar arasında yoksulluk yaygındır.
- Sektörel açıdan bakıldığında yoksulluğun tarım sektöründe yaygın olduğu görülmektedir.